Aylin
New member
[color=]Suriye’de Humus Kimin Elinde? Gerçeğe Yaklaşmak Üzerine Kişisel Bir Bakış[/color]
Suriye’yi ilk kez haber bültenlerinde değil, bir dostun hikâyesinde duydum. O, savaşın ilk yıllarında Humus’tan göç etmek zorunda kalan bir ailenin oğluydu. “Evimiz bir sabah yoktu,” demişti. Bu söz, yıllardır duyduğum politik açıklamalardan çok daha derin bir anlam taşıyordu. Çünkü bir şehir sadece haritadan silinmez; insanların hafızasından, gündelik hayatından da silinir. Humus üzerine düşünürken artık bir “kimde” sorusu değil, bir “nasıl bir şehir haline geldi” sorusu sormak gerekiyor.
[color=]Humus’un Stratejik Önemi ve Tarihsel Arka Planı[/color]
Humus, Suriye’nin tam kalbinde yer alır; Şam ile Halep arasında bir kavşak noktasıdır. Bu konumu nedeniyle hem ekonomik hem de askeri anlamda ülkenin kaderini belirleyen bir şehir olmuştur. 2011’de iç savaş başladığında, Humus kısa sürede rejim karşıtı gösterilerin merkezlerinden biri haline geldi. Ancak kısa süre sonra, şehirdeki muhalif hareketler, Şam yönetiminin yoğun askeri operasyonlarıyla bastırıldı.
Birleşmiş Milletler raporlarına göre 2014 itibarıyla Humus’un büyük bölümü rejim güçlerinin eline geçti. O dönemde yapılan tahliyeler, muhaliflerin şehir merkezinden çekilmesiyle sonuçlandı. Bugün itibarıyla, Humus büyük oranda Suriye hükümetinin kontrolünde. Ancak “kontrol” kavramı, şehirdeki insani ve sosyal durumun dengede olduğu anlamına gelmiyor.
[color=]Kim Elinde Tutuyor, Kim Kaybediyor?[/color]
Humus’un resmi olarak Suriye hükümeti (Beşar Esad yönetimi) tarafından kontrol edildiği söyleniyor. Ancak sahadaki gerçeklik çok katmanlı. Şehrin batı kesimleri rejimin idaresindeyken, bazı kırsal bölgelerde halen muhalif unsurların veya İran destekli milislerin etkisi sürüyor. Bu durum, “toprak kontrolü”nün artık klasik anlamını yitirdiğini gösteriyor. Çünkü fiziksel hâkimiyet ile toplumsal hâkimiyet aynı şey değil.
Humus’un büyük kısmı yıkılmış durumda. Uluslararası Af Örgütü’nün saha raporlarına göre, şehir nüfusunun üçte ikisi hâlâ geri dönemedi. Yani rejim, harita üzerinde hâkim görünse de, sosyal olarak şehir hâlâ parçalanmış bir yapıda.
[color=]Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yaklaşımı Arasındaki Denge[/color]
Humus üzerine yapılan analizlerde, genellikle askeri ve stratejik yönler öne çıkar. Bu, çoğu zaman erkeklerin çatışma analizindeki rasyonel ve çözüm odaklı bakışını yansıtır: “Kim kazandı?”, “Hangi güç üstün geldi?”, “Hangi ülke destek sağladı?” gibi sorular üzerinden yürür.
Ancak kadınların sesine kulak verdiğimizde, bambaşka bir tablo ortaya çıkar. Kadın gazeteciler ve saha çalışanları, Humus’un sadece bir savaş alanı değil, hayatta kalma mücadelesi veren insanların şehri olduğunu anlatır. Bu yaklaşım, insani boyutu merkeze alır. Örneğin, Suriye’den gelen kadın aktivistler, “barış sürecinde masada yer almak, yalnızca bir temsiliyet değil, bir zorunluluktur” diyorlar. Çünkü onlar, savaşın lojistiğini değil, duygusal ve toplumsal yıkımını bizzat yaşadılar.
Dolayısıyla Humus meselesine yaklaşırken, bu iki perspektifi birleştirmek gerekiyor: stratejik analiz kadar empatik gözlem de önemlidir. Bir şehir sadece haritalarla değil, hikâyelerle anlaşılır.
[color=]Uluslararası Güçler ve Gerçek Denetim[/color]
Rusya’nın hava desteği, İran’ın sahadaki milis gücü ve Hizbullah’ın yerel etkisi, Humus’un rejim kontrolünde kalmasında belirleyici oldu. Ancak bu aynı zamanda Suriye’nin egemenlik alanını paylaşması anlamına geldi. Yani bugün Humus rejimin elinde görünse de, şehirde Rus danışmanların, İranlı subayların ve Hizbullah unsurlarının varlığı güçlü biçimde hissediliyor.
Bu durum, bir soruyu akla getiriyor: Eğer bir şehirde karar mekanizmaları dış aktörlerin etkisi altındaysa, o şehir gerçekten “yerel” bir yönetim tarafından mı yönetiliyor? Yoksa görünürdeki kontrol, aslında bir vekâlet hâkimiyeti mi?
[color=]İnsani Durum: Sessiz Bir Yıkım[/color]
Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), 2023 raporunda Humus’ta temel altyapının hâlâ yetersiz olduğunu, sağlık hizmetlerinin büyük ölçüde tahrip edildiğini belirtiyor. Şehirde yaşayanların büyük bölümü, savaş öncesine göre çok daha kötü koşullarda yaşıyor.
Burada “kimde” sorusundan daha önemli bir soru ortaya çıkıyor: “Kimin için?” Humus’un yeniden inşası, sadece rejim yanlısı bölgelerde hız kazanmış durumda. Bu, savaş sonrası dönemde bile ayrımcılığın sürdüğünü gösteriyor.
[color=]Toplumsal Bellek ve Yeniden İnşa İradesi[/color]
Humus, savaşın yalnızca bir cephe değil, bir hafıza alanı. Şehrin duvarlarında hâlâ eski protesto sloganlarının izleri var. Genç kuşaklar, savaşın ortasında büyüdü; bir kısmı ülke dışına kaçtı, bir kısmı sessizce şehirde kalmayı seçti. Bu insanlar için “kimin elinde” sorusu, siyasi olmaktan çok kişisel bir anlam taşıyor.
Şehrin kontrolü kadar, kimlerin söz hakkı olduğu da önemli. Yeniden inşa sürecine kadınların, gençlerin, sivil toplumun dahil edilmemesi, barışın kırılgan kalmasına neden oluyor. Çünkü barış sadece silahların susması değil, güvenin yeniden inşasıdır.
[color=]Eleştirel Değerlendirme: Güç ve Meşruiyet Arasındaki Gerilim[/color]
Suriye rejimi, Humus üzerindeki kontrolünü meşruiyet kanıtı olarak sunuyor. Ancak uluslararası hukuk ve insan hakları perspektifinden bakıldığında, bu kontrol baskı, zorla göç ve nüfus mühendisliğiyle sağlanmış durumda. Bu da yönetimin meşruiyetini sorgulatıyor.
Öte yandan muhalif gruplar, bir dönem “özgürlük” sloganlarıyla öne çıksalar da, bazı bölgelerde radikal unsurların hâkimiyet kurması, muhalefetin moral üstünlüğünü zedeledi. Böylece şehir, iki kutbun da hatalarını en çıplak biçimde yansıtan bir sahneye dönüştü.
[color=]Okuyucuya Sorular[/color]
– Bir şehirde “kontrol” gerçekten neyi ifade eder: askeri varlığı mı, yoksa halkın rızasını mı?
– Yeniden inşa süreci, savaşın galiplerinin değil, mağdurlarının hikâyesini merkeze alabilir mi?
– Erkeklerin stratejik analizleriyle kadınların empatik anlatılarını bir araya getiren bir barış dili mümkün mü?
[color=]Sonuç: Haritanın Ötesinde Bir Hakikat[/color]
Bugün Humus, kâğıt üzerinde Suriye rejiminin kontrolünde. Ancak sahada, şehir hâlâ yıkımın, travmanın ve sessiz direnişin sembolü. Gerçek kontrol, duvarlardaki askerî bayraklarda değil; yeniden inşa etmeye çalışan insanların iradesinde gizli.
Humus’u anlamak, sadece “kim kazandı” sorusuna cevap aramak değil, “kim kaybetti ve neden hâlâ umut ediyor” sorusunu da sormaktır. Çünkü bir şehir, en çok umudunu kaybettiğinde yıkılır — ve Humus’un asıl yeniden doğuşu, işte o umudu yeniden bulmakla başlayacaktır.
Suriye’yi ilk kez haber bültenlerinde değil, bir dostun hikâyesinde duydum. O, savaşın ilk yıllarında Humus’tan göç etmek zorunda kalan bir ailenin oğluydu. “Evimiz bir sabah yoktu,” demişti. Bu söz, yıllardır duyduğum politik açıklamalardan çok daha derin bir anlam taşıyordu. Çünkü bir şehir sadece haritadan silinmez; insanların hafızasından, gündelik hayatından da silinir. Humus üzerine düşünürken artık bir “kimde” sorusu değil, bir “nasıl bir şehir haline geldi” sorusu sormak gerekiyor.
[color=]Humus’un Stratejik Önemi ve Tarihsel Arka Planı[/color]
Humus, Suriye’nin tam kalbinde yer alır; Şam ile Halep arasında bir kavşak noktasıdır. Bu konumu nedeniyle hem ekonomik hem de askeri anlamda ülkenin kaderini belirleyen bir şehir olmuştur. 2011’de iç savaş başladığında, Humus kısa sürede rejim karşıtı gösterilerin merkezlerinden biri haline geldi. Ancak kısa süre sonra, şehirdeki muhalif hareketler, Şam yönetiminin yoğun askeri operasyonlarıyla bastırıldı.
Birleşmiş Milletler raporlarına göre 2014 itibarıyla Humus’un büyük bölümü rejim güçlerinin eline geçti. O dönemde yapılan tahliyeler, muhaliflerin şehir merkezinden çekilmesiyle sonuçlandı. Bugün itibarıyla, Humus büyük oranda Suriye hükümetinin kontrolünde. Ancak “kontrol” kavramı, şehirdeki insani ve sosyal durumun dengede olduğu anlamına gelmiyor.
[color=]Kim Elinde Tutuyor, Kim Kaybediyor?[/color]
Humus’un resmi olarak Suriye hükümeti (Beşar Esad yönetimi) tarafından kontrol edildiği söyleniyor. Ancak sahadaki gerçeklik çok katmanlı. Şehrin batı kesimleri rejimin idaresindeyken, bazı kırsal bölgelerde halen muhalif unsurların veya İran destekli milislerin etkisi sürüyor. Bu durum, “toprak kontrolü”nün artık klasik anlamını yitirdiğini gösteriyor. Çünkü fiziksel hâkimiyet ile toplumsal hâkimiyet aynı şey değil.
Humus’un büyük kısmı yıkılmış durumda. Uluslararası Af Örgütü’nün saha raporlarına göre, şehir nüfusunun üçte ikisi hâlâ geri dönemedi. Yani rejim, harita üzerinde hâkim görünse de, sosyal olarak şehir hâlâ parçalanmış bir yapıda.
[color=]Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yaklaşımı Arasındaki Denge[/color]
Humus üzerine yapılan analizlerde, genellikle askeri ve stratejik yönler öne çıkar. Bu, çoğu zaman erkeklerin çatışma analizindeki rasyonel ve çözüm odaklı bakışını yansıtır: “Kim kazandı?”, “Hangi güç üstün geldi?”, “Hangi ülke destek sağladı?” gibi sorular üzerinden yürür.
Ancak kadınların sesine kulak verdiğimizde, bambaşka bir tablo ortaya çıkar. Kadın gazeteciler ve saha çalışanları, Humus’un sadece bir savaş alanı değil, hayatta kalma mücadelesi veren insanların şehri olduğunu anlatır. Bu yaklaşım, insani boyutu merkeze alır. Örneğin, Suriye’den gelen kadın aktivistler, “barış sürecinde masada yer almak, yalnızca bir temsiliyet değil, bir zorunluluktur” diyorlar. Çünkü onlar, savaşın lojistiğini değil, duygusal ve toplumsal yıkımını bizzat yaşadılar.
Dolayısıyla Humus meselesine yaklaşırken, bu iki perspektifi birleştirmek gerekiyor: stratejik analiz kadar empatik gözlem de önemlidir. Bir şehir sadece haritalarla değil, hikâyelerle anlaşılır.
[color=]Uluslararası Güçler ve Gerçek Denetim[/color]
Rusya’nın hava desteği, İran’ın sahadaki milis gücü ve Hizbullah’ın yerel etkisi, Humus’un rejim kontrolünde kalmasında belirleyici oldu. Ancak bu aynı zamanda Suriye’nin egemenlik alanını paylaşması anlamına geldi. Yani bugün Humus rejimin elinde görünse de, şehirde Rus danışmanların, İranlı subayların ve Hizbullah unsurlarının varlığı güçlü biçimde hissediliyor.
Bu durum, bir soruyu akla getiriyor: Eğer bir şehirde karar mekanizmaları dış aktörlerin etkisi altındaysa, o şehir gerçekten “yerel” bir yönetim tarafından mı yönetiliyor? Yoksa görünürdeki kontrol, aslında bir vekâlet hâkimiyeti mi?
[color=]İnsani Durum: Sessiz Bir Yıkım[/color]
Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), 2023 raporunda Humus’ta temel altyapının hâlâ yetersiz olduğunu, sağlık hizmetlerinin büyük ölçüde tahrip edildiğini belirtiyor. Şehirde yaşayanların büyük bölümü, savaş öncesine göre çok daha kötü koşullarda yaşıyor.
Burada “kimde” sorusundan daha önemli bir soru ortaya çıkıyor: “Kimin için?” Humus’un yeniden inşası, sadece rejim yanlısı bölgelerde hız kazanmış durumda. Bu, savaş sonrası dönemde bile ayrımcılığın sürdüğünü gösteriyor.
[color=]Toplumsal Bellek ve Yeniden İnşa İradesi[/color]
Humus, savaşın yalnızca bir cephe değil, bir hafıza alanı. Şehrin duvarlarında hâlâ eski protesto sloganlarının izleri var. Genç kuşaklar, savaşın ortasında büyüdü; bir kısmı ülke dışına kaçtı, bir kısmı sessizce şehirde kalmayı seçti. Bu insanlar için “kimin elinde” sorusu, siyasi olmaktan çok kişisel bir anlam taşıyor.
Şehrin kontrolü kadar, kimlerin söz hakkı olduğu da önemli. Yeniden inşa sürecine kadınların, gençlerin, sivil toplumun dahil edilmemesi, barışın kırılgan kalmasına neden oluyor. Çünkü barış sadece silahların susması değil, güvenin yeniden inşasıdır.
[color=]Eleştirel Değerlendirme: Güç ve Meşruiyet Arasındaki Gerilim[/color]
Suriye rejimi, Humus üzerindeki kontrolünü meşruiyet kanıtı olarak sunuyor. Ancak uluslararası hukuk ve insan hakları perspektifinden bakıldığında, bu kontrol baskı, zorla göç ve nüfus mühendisliğiyle sağlanmış durumda. Bu da yönetimin meşruiyetini sorgulatıyor.
Öte yandan muhalif gruplar, bir dönem “özgürlük” sloganlarıyla öne çıksalar da, bazı bölgelerde radikal unsurların hâkimiyet kurması, muhalefetin moral üstünlüğünü zedeledi. Böylece şehir, iki kutbun da hatalarını en çıplak biçimde yansıtan bir sahneye dönüştü.
[color=]Okuyucuya Sorular[/color]
– Bir şehirde “kontrol” gerçekten neyi ifade eder: askeri varlığı mı, yoksa halkın rızasını mı?
– Yeniden inşa süreci, savaşın galiplerinin değil, mağdurlarının hikâyesini merkeze alabilir mi?
– Erkeklerin stratejik analizleriyle kadınların empatik anlatılarını bir araya getiren bir barış dili mümkün mü?
[color=]Sonuç: Haritanın Ötesinde Bir Hakikat[/color]
Bugün Humus, kâğıt üzerinde Suriye rejiminin kontrolünde. Ancak sahada, şehir hâlâ yıkımın, travmanın ve sessiz direnişin sembolü. Gerçek kontrol, duvarlardaki askerî bayraklarda değil; yeniden inşa etmeye çalışan insanların iradesinde gizli.
Humus’u anlamak, sadece “kim kazandı” sorusuna cevap aramak değil, “kim kaybetti ve neden hâlâ umut ediyor” sorusunu da sormaktır. Çünkü bir şehir, en çok umudunu kaybettiğinde yıkılır — ve Humus’un asıl yeniden doğuşu, işte o umudu yeniden bulmakla başlayacaktır.